19 Mayıs 2016 Perşembe

Aşka Uçan Kuş

Bir kuş olsam,

Parmak uçlarına konarak,

Nefesimin derinliğine dalarak 

Sevdayı göğsümde soluyarak,

aşkın maviliğine uçsam.


Bir kuş olsam

Bilmesem hiç bir şeyi tanımasam 

Kendiliğimin uzaklarına varsam.

Düşünmek nedir bilmemenin kollarında,

Üşüsem üşüsem de donsam

Soğuğa bir çift kanatla tutunsam.


Bir kuş olsam,
.

Doysam bir tanecik arpayla, 

Bir yudumcuk suyla

Varım yoğum kanaat olsa.


Ve bir kuş olsam da, 

Gözlerim yaşlarla yıkanmasa

Gitsem fersah fersah uzaklara,

Aşk diyip uçsam Aşk'ın huzuruna.


Bahriye Eldemir


Sırra Kadem, Yaraya Tuz

"Sırra kadem

Yaraya tuz"

Basmak mı dersiniz bu cümlelerin sonuna,
Ya da üç nokta mı eklersiniz yağmur altında.
Yoksa hiç susmamanın baş rolünü mu oynarsınız tüm dünyaya ?
Siz bilirsiniz.
Zaten hep siz bildiniz.
Bizdeki gönül hangi birini anlatacak
Hangi birini söyleyecek dilimiz
Gürültülü hayata.
Sustuk
Hep susacaktık.
Susmalıydık
Tuz basmalıydık yaraya,
Ve sırra kademin en uzağına... 


Bahriye Eldemir


14 Mayıs 2016 Cumartesi

Ne Çare

Çiçekler bırakalım her geçen güne ki anılarımız mis koksun...
Sevgiler bırakalım ki geçmişimiz pişmanlıktan fersah fersah uzak dursun. 
Bir kere sarılsaydım keşke, bir kere sevdiğimi söyleseydim keşkenin kollarından uzaklara kaçalım gizlice.
O da olsaydı diyerek dolan gözlere fayda etmiyor hiç bir keşke.
O yüzden kırmayın kimseyi, üzmeyin. 

Eksilmez değeriniz başkasını sevmekle, birine sevginizi göstermekle.
Alabildiğine sarılın annenize.
Babanıza bakın ve babacım diyin içinizden geldigince.
Bir arkadaşınıza sevgi dilemek hiç zor değil bence.
Ve ufak bir kelimeyi zorlaştırmayın içinizde.

Son görüş.
Son duyuş.
Son dinleyiş,
Olmadan önce.

Çünkü pişmanlıklar keşkeler fayda vermiyor.

Eller bomboş kalıyor gitmekler payımıza düşünce.

Ne çare...


Bahriye Eldemir



9 Mayıs 2016 Pazartesi

Elma Şekeri

Çocukluğum...
Elma şekeri...
Çocukluğum deyince hep aklıma,
Balkonda usulca beklerken bir amcanın sokak aralarında sattığı bir elma şekeri gelir.
İçi elmadır halbuki ama dışında kocaman sevinçler barındırır rengi,
Kalbimiz gibi alabildiğine kırmızılığıyla.
Bir çocuk sevinci ne kadar da değerlidir oysa.
Dünyaları verirsiniz bir elma şekeriyle ona.
Balkonda bekler, izler kuşları, uçurtmaları,
Kimi zamanda kendisini beklediğini bilmeyen sevdaları.
Bir elma şekeri tadında başlar kocaman mutlulukları.
Elinden tutulup yürümeden nefes nefese koşulan yolları.
Bir parkın içine sığacak kadardır küçük çocukların,
Elma şekeri tadındaki hayatları.
Dokunmayın onlara, bilmezler geceyi sabahı,

Bir oyun olsun bir de hayallerindeki atları.

Bahriye Eldemir


Yit/iril/en Kitaplar

Bir kitabın bitmesi...
Her sayfanın bir nefes alış misali sona ulaşması gibi...
Her bir karakteri benimseyip, kitabın içinde bizzat bulunup sonra derin bağlarla bağlandığın insanlara üzülüp, sevinçleriyle mutlu olduğun bir zaman dilimi...
Kendi hayatından alabildiğine uzaklığa düşmek, ve kelimelere esir olmak gibi...
Ve bunların bitişi...
Her defasında ayni anda bütün karakterlerin gidişi,

Beni onlardan daha çok benimsediğim olayın içinde bırakmaları ve gitmeleri...
Kendi hayatımın içinde beni kendilerine alıştırdıktan sonra yapayalnız bırakmaları,
Hatırlatmaları bana tüm kopmuşluğumla kendimi.
Her defasında bittiğinde, öksüz kalmak hissi..


İşte hislerimle kitap okumak gibisi...
Ve birde bu umudun bitişi... 
her defasında başladığım kitapta ayrı bir hayat, ayrı bir hikaye benimkisi

Bahriye Eldemir


5 Mayıs 2016 Perşembe

anıdefteriniteliğindebenliğim: Sana da Günaydın

anıdefteriniteliğindebenliğim: Sana da Günaydın: Bulutlu serin ama hafiften sıcaklığın güzelliğini yürekte hissettiren bir gün açtı gözlerimizi bu sabah. Hafta sonu olduğunu unutup y...

Soğuk ve Karanlık

Bir nisan akşamında ertesi güne çıkabilirsem havanın kaç derece olduğunu merak etmekteyim. Kış kadar soğuk değil, yaz kadar da sıcağa hakim değil gibi gösteriyor. Hep merak ederim nasıl önceden bu kadar farklı tahmin yapabiliyorlar diye ve meteoroloji  bilimini içten içe her hava durumunda tekrar tekrar tebrik ederim. Neyse havanın orta halli olduğunu öğrenmem bir şeyi değiştirmedi aslında. Çünkü ben hep ince kıyafetler severim. Üzerimde ağırlık gibi duran bir mont, yünlü oluşuyla pamuk hissi veren bir gömlek ya da boynumu kaşındıran tepkisi ile kendimden uzaklaştırdığım kazaklar silsileleri. Aslında ben ince giyinmeyi üşümeyi sevdiğimden seçerim. Kapalı havalar, soğuk rüzgarlar insanları bir bir evlerine, kapılar ardına savursa da ben ısrarla ıslanmayı, üşümekten kızaran ellerimin uyuşmasını, tüm hücrelerimle titreyişlerimin huzursuz tadını, en çok da o sokakların insanlardan sıyrılmasını severim. Bakmayın bunca hikayeye yalnızlığımı severim diyemiyorum da soğuğu severim kışı severim diyerek geçiştiriyorum. Ama hakikaten soğuk hava daha samimi gelir bana. Saklamaz yağışı, tufanı, rüzgarı. Kar yağsa, rüzgar esse ortalıkta alabildiğine serseriliğiyle kimse şaşırmaz soğuk havalarda.

Karanlık gibidir soğuk hava. Onun gibi dobra. Karanlığı da severim soğuk gibi. Gözlerim alışmayagörsün karanlığa, en ufak aydınlıktan kaçarım. Aydınlık yalancı bir çocuk misali inanılmaz gelir ve karanlık geldiği vakit tüm saltanatı biter aydınlığın. Bir elektrik gitse hemen bir aydınlık arar insanlar, çünkü karanlıktan korkarlar, zarar verecek sanırlar. Halbuki en sessiz haliyle bir lal gibi varlığını bile aydınlığa hediye etmişçesine aydınlığın yokluğu olarak tarif edilir ama aslolan karanlığın kendisidir.

Bir soğuk, bir de karanlık… 
Hem severim hem de kendime benzetirim.
Kendimden parçalar bulur benliğime yediririm.
Yalnızlığımda kendime yar edinir, ıssızlığıma sevinirim.
Çünkü ben biraz soğuk misali tek başına, karanlık misali geceyim…


Bahriye Eldemir



Pencerelerde Beklediğim

Pencerelerde beklediğim kimse değil kendimim.
Özenle perdeler arkasından bakıp gözlediğim, arada havalandırmak için açtığım pencerenin önündeki çiçeklerle konuşup az kaldı diyerek suladığım hislerim.
Her zaman aradığım, yabancılığıyla uzakta kalan benliğim.
Ne zaman geleceğini bilmediğim.
Ama hep pencerelerde sabırla beklediğim..

Pencerelerde beklediğim kimse değil, 
Kendimim.

Bahriye Eldemir


Ankesörün Ucundaki Ses

Hiç eksilmeyecek sesler biriktiririz heybemizde kaydedilmişçesine.
O anı hatırladıkça yenilenen bir ses gelir kulaklara ve yeni bastan duyulur. 

Etrafa bakma ihtiyacı, sanki yeniden duyacakmışçasına o kahkahaları.
Yıllar geçse de bir anı içinde kalmaz tadı ama sesi hep capcanlı.
Sevdiğim diye seslenişinden yıllar sonra bile yeni baştan gelir sesi.
Sen seslendikçe eklenen sesler korosu emsalsiz uzunluğa bürünür film şeridi gibi.
Bitmesin, dönmeyelim içimizdeki gürültüye ve sağırlık sadece o sese ait olsun isteriz.
Bitmez, geçmez ve kendi kendine ilerler.
Tıpkı bir kaset gibi.
Eskiden kalemle çevirdiğimiz bir kaset, ya da parmaklarımızla eksik tuşladığımızda yeni baştan döneceğimiz bir telefon numarası eskiliğinde ama bir o kadar da onun sevimliliğinde gelir bize unutulmayacaklar.
Bir teypte can bulur, ya da kaldırılan bir telefon ucunda.
Yeni baştan anı olur.
Yeni baştan bitmeyeceklere bir ses daha kaydolur....


Bahriye Eldemir


Yalnız/ca

Gitmek gerekse de bazen gidilmiyor bir şehirden, bir sessizlikten. 
Gidilmiyor mesela ne kadar istesen de bir nefesten.
Yollar geri geri götürürken insanı kalabalıklardan kaçarcasına koşmak geliyor insanın içine her kilometrede. 

Arşınlanan her yol içimin en derinliklerinden kendime gitse de,

Reddedilişlerin huysuzluğu sarıyor benliğimi, 

Ve gitmek sarıp sarmalanıp en üst raflara kaldırılıyor lügatlerimizde.
Anlaşılmazlığa gitmek fersah fersah uzaklıklarda en güzel rollerini oynuyor kendince.

Yalnızlığın o huzur verici sessizliğinden gitmek en zor oysaki. 
Her gün aynı sabaha gün ışığı sesiyle uyanmak, 

Aynı tabakla yemek yemek, 

Rafa kaldırılan tabağın ilk sırasının hiç bozulmaması, 

Aynı bardağın arkadaşlığı, içilen çayın uğultulu sıcaklığı, 

Bir fincan kahvenin yalnızlık çığlıkları 

Ve gidince her şeyin bir bir geride kalması.


Yalnızlık,
iliklerimize kadar yalnızlık. 
Sırt çantama sığacak kadar bir hayat, ve insanlardan yüzyıllarca uzak bir hayatın özlemi.
Tek başına.
Kapıları kilitlemeden,
Pencerelerden alabildiğine bakarak,
Yaşamak.
Ve sessizlik.
Alabildiğine sessizlik,
Olabildiğince sessiz... 

Ve her şeyi bırakıp geride kalabalıklara yürümek,
Hayatın kurallarını acımasızca yaşatması demek...
Kalmak gerek...
En derinde...
En sessizde... 

Tek Başına...
Yalnızca... 


Bahriye Eldemir

Saatlerim

Durmak.
Öylece kalakalmak.

Yelkovanın akrebin eyleminin adı olarak.
Acı ya da huzurdan yoksunluğun adıydı saatlerden uzak yaşamak.
En yakınımda, masamda, duvarda, yerini alabildiği her yerdeki tik tak seslerini duymak.
Sanırım bu benliğimdeki en büyük bağlanmak.
Çünkü en büyük marifeti beni yalnızlıktan alıkoyup bir ufak ses ile kendi kendiliğimi yıkayıp kenara kaldırmak,
Kolumda, uzanabileceğim kadar yakınımda, bir varlık ve canlılığa hitaben her saniye hareketle var olmak,
Ve,
En derinlerimdeki sessizliğiyle en asil görevi iken, sessizce haber vermeden gitmekleri oynamak.

Durmak,
Öylece kalakalmak.



Bahriye Eldemir


1 Mayıs 2016 Pazar

Havuç

Çocukken hiç sıkılmadan karıştırdığım sadece üç cildi olan bir ansiklopediden doğdu bilgi sevgisi. 

İlerleyen zamanın her kitaba, her bilgiye özenle değer vermesiydi içimde büyüttüğüm yürümeyi yeni öğrenen özenle baktığım bir çocuk gibi. 

Aşkla şevkle çevrilir kitap sayfaları ve dünyadan kopmanın o hikayeye dalmanın heyecan verici hissiyle sarıp sarmalanırdım sanki.

Ne hayaller ne amaçlara ne isteklere ev sahibi yapardı kalbimin en derinlikleri. 
Evet bir havuçtan nasıl da bu kadar geriye gidip duygularını hüzünle anlatmaya çalışmanın eşiğinde sürünür insan?
Cevabı açık, hayallerini yaşayamadığı içindi.

Çünkü ezberlenerek sistemik kalıplara sıkıştırılan bir bilgi,aşkla bir araya gelemeyecek kadar basma kalıpların gerisindeydi. 


Halbuki bir havuçtan öğrenilecek ne de çok şey vardır ama bizler bir konunun, bir sorunun, bir testin eksikliğinden ölmek üzere olması gereken insanlar olmalıyız (!) 

"Yapamazsın, artık vazgeç" hislerinin nefeslerini biriktirdiği bir şişenin uçsuz bucaksız bir okyanusa bırakılması ve onu beklemek var heybemde bana her geçen gün daha da acı veren. 

Ama gelmeyecekse de o şişe, hayallerimiz ve ben de içimizle aynı kefede hayalsizliklerimize kilitliyiz/... 


Bahriye Eldemir



Kütüphane Kokusu

Bir kütüphanenin 1984 yılından kalan, 

Dokunulduğunda içinden binlerce anı dökülen saman kâğıtlarla kaplı kırmızı kitapları.
Açtım.
Ve bir dünya karşıladı inanılmaz derinliğiyle.
Her bir sayfa ayrı bir yaşanmışlığıyla alıp götürdü benliğimi usulca geriye.
Keşke dedirtti gözlerin ıslaklığına eşlik edercesine inceliğiyle.
Keşke geriye gidebilsek.
Keşke tek dakikayı değiştirebiliyor olsak dedirtti elimizin altından kayıp giden ve yılları andıran kağıtlar.
Her rafta ayrı ayrı kitaplar, kim bilir kaç göz yaşına şahit olmuşlardı.
Kim bilir kaç kişiyi kütüphanenin en ıssız yerinde ses çıkarmadan ağlayışlarına teselli olmuşlardı.
Ya da sevince belki mutluluğa, ama en çok hüzne...
Yeni anılar alıp, geçmiş koklayıp sessiz adımlarla uzaklaşarak cam kenarı tek kişilik masaya oturmak, ve gözlerini kapatıp orada yok olmak.
Orada o anda kalmak ve yıllanmak.
Tek istediğim buymuşçasına biten zaman.
Ve kapıdan çıkar çıkmaz kitapların kokusunun beni uğurlaması ve huzursuz, mutsuz hayata yeni adımları atmamla başlayan ve biten bir gündü bugün.
Yıllanmalıydım orada.
Ama kalamadım... 


Bahriye Eldemir