25 Ağustos 2016 Perşembe

Merhamet Kokan Çamaşırlar


Böyle kareler bana hep tek bir şeyi hatırlatır : Anne.
Evdeki herkesin çamaşırını yıkayıp asan bir çift el getirir yamacıma. Merhamet kokar çamaşırlar, üzerine kötülükler tozlar huzursuzluklar gitsin diye çırpılır, ve büyük bir özenle kazaklar bir yere, pantolonlar bir yere asılır. Hangisine mandal izi kalmasın diye neresinden asılacağı da bellidir onların kurallarında. Büyük bir ciddiyetle yaparlar, yaşarlar anneliklerini.


Anne.
Sırtında en büyük dağ olur insana. Kim vurmak istese izin vermez bir tek de o vurmaz bilirsin. En çok o sarıp sarmalar, bebeklikten beri o duyar gizli ağlayışlarını. Okulda yediğin dondurmadan görmese bile haberi olan biridir o. Sever gönlünden sevgi taşar, kızsa bile eli kalkmaz. En çok o üzülür her haline, belki de en çok o ağlar. Bir sıkıntıda gelip kocaman sarılır kalbi, evladının kalbi yerine atar.
En güzel zamanlar anne tebessümleri ile değerlenir. En özel zamanlar anne destekleriyle çiçekler misali renklenir.

Ama.

Anne sevmezse kimse sevmez.
Anne dayamazsa sırtını evlada kimseye dayanılmaz.
Anne sarılmazsa hiç bir kol güç bulamaz kalkmaya, başka bir canı sarmaya.
Anne merhamet etmezse, gözler kan misali ağlayışlarını içine akıtır.
Anne giderse kimse kalmaz dünyada.
Anne kalmazsa kimse kalmaz.
Annesizlik kimsesizliktir.
Kimsesizlik sevgisizliktir.


Bahriye Eldemir

21 Ağustos 2016 Pazar

Yüksekçe Bir Tepe

Yüksekçe bir tepenin yolunu gösterin bana.
Yalvarmak eylemini bile elime alırım sadece bir tepede olanca gücümle bağırmak, onca duyuşlara kapalı olan seslerimle gökyüzüne haykırmak ve maviliği gönlüme çağırmak, ses tellerim kopana kadar uzaklara seslenmek ve bir küçük beyaz çiçeğe ağlamak, ağlamak, ağlamak, ağlamak istiyorum.

Yüksekçe bir tepenin yolunu gösterin ki toprağın doyuracağı bir gözü orada nice damlalara kurban etmek, bir adımlık yere yerleşip hiç gelmemek, ve bir çiçeğin narinliğine bakıp kendimi bulup her bir yaprağına sarılmak eylemlerinin can bulmasını göreyim.

Yüksekçe bir tepe gösterin yürümeyle aylar suren içimi, yandıkça daha da kavrulan, gittikçe harlanan, üzerine tuz basılan yaralarımı, hasretimi, şefkatimi, bir türlü sığamadığım sevgimi, kırmızı kaplı defterimi, kalemimi, sevda kokan bir mendili, bir de göz kapaklarıma sinen fotograflarımı alıp gideyim.

Yüksekçe bir tepe gösterin,
Tek başınalığıma beyaz bir çiçeğin yapraklarına kefen diye sarınıp yeni baştan öleyim.

Bahriye Eldemir


Belirsizlik

Küçücük bir şehre sığmayan bir derde, 

Koca bir şehir sahiplense de eksik kalır bir şeyler. 

Denize atmak, atlamak ister her iç sızısı, 

biraz olsun gitmek ister yürekten ötelere.
Bitmez.
Nefesler tükenecektir bir derdin peşinde.
Anlatamaz dil lâl olmuşluğuna, 

anlaşılmaz gönül sevdiklerine.
İçi kahır dolu nice göz yaşı iner denizin diplerine,
Yetmez gökyüzü, bir boğaz bir köprü,

Tutar bir sevdayı çıkarır en yükseklere.
Kimsenin haberi olmaz 

Bir sevdanın karalara bürünüp tüketişlerine.
Susarlar ve izlerler 

Gözlerinin önünde bir yitişi, eriyişi, uzaklaşarak ellerinden kayıp gidişi.
Her satır önemsenmeyen nice duyguyu barındırır 

Oysa ki en ufak bir acı insanı bir anda yerle bir eder de un ufak bırakır.

İstenen nedir?
Bilinmez.
Belirsizlik.

Bahriye Eldemir


8 Ağustos 2016 Pazartesi

Huzur Tanesi

Bir yerlerde saklı duran bir huzur tanesi var. 

Günlerce suya aç yaşayan insan misali,

Bir damla huzur arıyorum kana kana içmek için.
Pencerelerden yansıyan kelimeler, 

Gönlümün kara bulutlarından damlayan yağmur suları ile ıslanıyor. 

Bir zerre huzur arayışı,

Yine damlalara yenikliğinin hüznüyle sonuçlanıyor. 

Bulutlu başlayan günlere güneş çıkması umudu başka baharlara kalıyor. 

İçimin başka ülkelerdeki güneş arayışına hitaben yeni bir yolculuğu başlıyor...
Huzuru aramaktan vazgeçmiyor, 

Fakat ,

Yoruluyoruz... 


Bahriye Eldemir


Eşik Soğukluğu

Eskiyen bir kapı eşiğinde yaşadı ömrümüz aldığı her nefesi. 

Ne bir adım girebildi içeri ne de bir adım gerisinde kaldı hayatın. 

Sevgi bekleyişlerini içeride arayan bir gönül,

Ancak bir çiçek kokusunun rayihasina ancak ulaşır gibi kapıda kaldı.

Dışarısı bir fırtınanın asil yüzünden,

Esercesine hoyrattı.
Gidemedi de giremedi de.
Kapı eşiğinde öylece kalakaldı.
Halbuki anneannesi hep eşiğe oturma derdi karnı agrırmış. 

Başta inanılmayacak cümlelerdi belki,

Ama doğruymuş kelimeleri. 

Biraz eşikte oturmuşluğu gönlünü ağrılara bıraktı.
Gelip geçenin üstüne bastığı bir hale bürünen bir ömür, 

Görünmezliğe sarıldı ve öylece ömrü boyunca oradaydı.
Bir şefkate kurban olurcasına başını uzattığı eşikte hep eksik kaldı.
Koca bir ömür şefkat aradı, sevgi aradı da kimseye anlatamadı.
Her şey o eşikte oturan bir ömrün arifesine ertelendi,
Her şey öylece ahirete kaldı.

Bahriye Eldemir